2.06.2017
“Konuştum ve ruhumu korudum!” (Karl Marks)
8.06.
Tanımadığın
insanlardan nefret etmek için ne kadar çok kişisel sebebin var!
26.06.
Gün içinde
yaptığın bütün konuşmaları gecenin sessizliğinde hatırlamaya çalış; korkunç bir
yavan duygu kaplayacak ruhunu. Oysa herkesin kullandığı o sözcükleri arada
sırada da olsa hiç kimsenin bir araya getiremeyeceği dizilimlerde de iletebilirdin. Ancak sen de haklısın, herkesin geçtiği o yollarda yürürken bu
mümkün değil, biliyorum; doğumunla yüklenen
yaşamının anlamı, bilincin tarafından nesnel olarak yeniden kurulmamışken,
nasıl olacak ki söylenmemişi söylemek.
Sanatçılara olan bu kayıtsızlığın nedeni de bu
mu acaba? Vicdan azabı gibi karşına olur
olmadık yerde yaratılmamışın dili ile çıkması?
"Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun/ Gelmiyorsun/ Çünkü seni ne çok sevdiğimi biliyorsun/ Gelmiyorsun" diyen
güftekarın masasında oturup hiç konuşmadan saatlerce sessiz içmek isterdim.
Sonra gün ağardığında boş sokaklarda yalpalayarak yürürken kendi kendime
mırıldanmak: onunla ne çok şey konuştuk!
3.07.
Bir insanın
kahramanının çevresinden biri ya da tarihsel kişilik olması kadar eksik yaşam
tetikleyicisi olamaz. Oysa kurgusal dünyanın mitsel kahramanları, bir canlının sonunda
mutlaka kişisel çıkara dayalı somut rol model örnekliğini aşarak, evrensel olan soyut değerlerin ulaşılmaz karakter arketipidir. Söylüyorlar, görüyorum, kahramanlar
çağı biteli çok oldu!
4.07.
Özgeçmişimi
istemişler, kabul edilmek için… Kentsel kalabalığın kaotikliğinde ruhsal
sağlığın korunabilmesi için yaratılan zorunlu mesafeler ve bir insanı ancak yarım sayfa yazı ile tanımak! İnsan personalarından ibaret değil ki; dokun ona!
Orada burada
“ben mutsuzum” diyecek kadar mutsuz olmayanlarla dolu bir çevre! Bilmezler mi
mutsuzluğun dili yoktur, tavrı vardır. Hiç konuşmayanlar mı? O kadar mutsuz
insanı eninde sonunda ipin ucunda görürsün!
14.07.
Dün gece
herkes gibi birisi, sevgilisi onu terk edip başka birisine gitti diye, çok ama çok kızdı!
15.07.
Beni bana
verdiler; ölümü düşünmekten ne yapsam tam oyalanamıyorum!
01.08.
Senaryomu
aldığı andan itibaren karakteri üzerinde saatlerce düşünüp notlar alması, sözlerin
davranışların altını doldurması… Setteki dakikliği, tüm olumsuz maddi
koşullarımıza uyum sağlaması, geç saatlere kadar beklerken söylenmeyi bırak, yüzünden
en küçük bir şikayet belirtisi olmaması…
Aytaç Arman:
sinemamızın soylu prensi. Ondan herkesin öğreneceği ne çok şey var!
8.08.
Bu günkü sen
yıllardır görüşmediğin dostlarının çoğunun ne kadar sıradan kişilikler olduğunu
hatırlarken, onlar da senin için aynı şeyi düşünüyorlar mıdır? O zaman
tekrar bir araya gelseniz mi acaba? Düşünceyi doğuran akıl herkese ilk başlangıçta
eşit verildiğine göre, gelişim evreleri de eski dostlarında kategorik olarak seninle
benzer ya da daha yüksek aşamalara ulaşmış olabilir… Ne saçma bir umut bu!
29.08
Eski bir
filmin hayatta olmayan oyuncularının tematik çatışmalardan geçerek ve bedeller ödeyerek son sahnede ulaştıkları
arzularından, şu an alemde olmadıklarını bilen
bana bir başka mesajları daha kalır: “bulduğum ne?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder