O hepimizin yanıtını bildiği ve bu yüzden de başkasına sormadığı bir sorudur;ve ne tuhaftır ki, o soruyu zaman zaman kendimize iç sesle sormaktan yine de vazgeçmeyiz: bir gün ölecek miyim?..
İnsanoğlu, bu en trajik duygunun getirdiği melankolik ruh halinin sınırında, kendisine, kendi dışında bir "ben" varmışçasına hep aynı soruyu sorar ve yanıtını da o an verir: evet!
Geceyarısı karanlıkta William Parrish kalp sıkışması ile birlikte derinden gelen bir ses duyar:"evet!"
Son zamanlarda hemen her gece duyduğu bu sesin kaynağını bulmakta başarısız olan Parrish, bir gece dayanamaz boşluğa konuşur: "Neye evet?"
Yanıt gecikmeden gelir: "kendine sorduğun soruya."
" Ben kendime soru sormuyorum ki" diye devam eder, Parrish.
"Herkes sorar !" der, gizemli ses.
Ve vücuda gelerek odanın içinde belirir:"Herkes: bir gün ölecek miyim,der ve bunun yanıtı evet'tir."
Ölüm'dür, multimilyarder W. Parrish'in karşısına ansızın çıkan. "Onu almaya geldiğini" söyler; ancak gitme zamanı şimdilik belli değildir.
O, geleceğindeki kesinlik kadar, ne zaman geleceğindeki bilinmezlikle vardır.
Ölümüyle yan yana gezen bir insan, yaşamında neleri değiştirir ?
Her an öleceğini bilmek, hem de insanın eli ayağı tutarken, düşüncelerini yılların henüz tarumar edemediği, hafızanın daha kendisine oyunlar oynamaya başlamadığı bir dönemde, nasıl bir azap yaratır insanda? Oysa ki yanıtını bildiğimiz bu soru, kendimize öylesine sormaktan çekinmediğimiz kadar hayatımıza uzaktı. Mezarlıklardan uzaklaşırken, arkada kalan için bitmiş zaman, bizim zamanımız değildi..
Trajik olan, kaçınılmaz olarak başa gelen ise, o an kaderimizi elimize almanın da zamanıdır. Kaderimiz elimizden kayıp giderken, o anda daha önce hiç olmadığı kadar gelecek zamanların irademizin, eylemlerimizin hükmü altında olduğunu hissetmek.
Ölüm yanı başımızdayken, daha önce hiç olmadığı kadar yaşamak istemek.. İşte bu, evet buydu, nefes almanın değerini bile gerçek anlamıyla fark ettiren şey.
"Kim bu adam?" der, kızı ve kızının yeni yetme hırslı nişanlısı.
"Kim mi?", der Parrish:"arkadaşım!
" Peki ismi ne?", derler.
Parrish bir an düşünür, ölümün ismi ne olabilir ki? Herkes ona bir şey der, farklı farklı anılır, metaforlardan en çok payını o alır.
"Joe" der Parrish, Ölüm ise ekler : "Black".. "Joe Black."
Evet farklı kültürlerde ölüme yakıştırılan renk farklı da olsa, o kendisine "siyah" denmesini isterdi herhalde.
W.Parrish, başında olduğu şirketin büyümek için başka bir şirketle birleşmesi kararından son anda vazgeçer, ayda bir kere yasak savarak katıldığı büyük kızı ile akşam yemeğini her akşam yapmaya karar verir.Çünkü artık yanında kendisine görünen, kendisi ile dolaşan "Joe Black" vardır .
Yaşamı, ölümü hatırlayarak anlamlandırmak kolay olmasa gerek.Ama yaşam sonrasındaki hayata dair algılarımızın, bilgilerimizin yetersiziliği karşısında, şair'in dediği gibi, "bir büyük büyü, bozuluncaya kadar boşlukta, ölümden de birşeyler umarak"; ama öncelikle içinde bilincimizle var olduğumuz aşina zamanı hakkederek yaşamak gerek..
Ölüm, sen bir gerçekliksen o halde şimdi şuna yanıt ver: "niye varsın?"
Dünyanın sınırlı coğrafyasında, sınırlı kaynakların gerçekliğinde insanın kaçınılmaz sonunun gerekliliği hemen anlaşılır.Bizden öncekilerin bize, sevdiklerimize açtığı yer gibi, arkadan gelecek nesillere açmamız gereken yerin anlamı, zaman zaman kabullenememe bencilliğimiz zihnimizi kemirse de, red edemeyeceğimiz bir olgudur.
Ve ayrıca:
Gülün güzelliği, solmuş gülün varlığından,
aşkın anlamı, bir gün sona erme ihtimalindense,
dolu dolu geçen bir yaşamın değeri de ...Ölüm var olduğu içinse..
O halde yaşarken yanımızda gezdirdiğimiz joe Black'in, iyi demeye dilimiz varmasa da, kötü olmayan bir arkadaş olduğu kesin.
Joe Black "vakit tamam!" dediğinde, W. Parrish geride pişmanlık duymayacağı yılların huzuru ile onu takip eder. Artık onun yaşamı, yazarın dediği gibi:"sadece bir zenginin yaşamı değil, zengin bir yaşam"a dönüşmüştür.Ve yıllardır ihmal ettiği büyük kızı ile ilişkilerini düzeltirken, küçük kızının da ileride çözmekte zorlanacağı, içinde aşk olmayan ilişkisi evliliğe dönüşmeden sonlanacaktır.
Sorunun yanıtı bu kadar kesinse, hepimizin yanında gezdirdiği bu şey bize görevini sonlandırmadan nasıl yardım etmeli? Madde hareket demekse ve her madde karşıtına dönüşürken, canlı olanda er ya da geç yok oluyorsa, ölümün karanlığı duygu ve düşüncelerimizde olumluluğa dönüşebilir mi? W.Parrish'in "gitme vakti" ironik bir şekilde doğum gününün kızıl sabahındadır. Bu ölümün karşıtı olan yeni bir doğumun habercisi olabilir mi?
Yönetmenliğini Martin Brest'in yaptığı 1998 tarihli "Meet Joe Black" filminde, kendisine verilen ünvanı sonuna kadar hakkeden, Sir Anthony Hopkins "Parrish" rolüyle gene hafızalarda yer ediyor. Brad Pitt ise "Joe Black" rolünde genç kızlara:"ölüm gelirse böyle gelsin" dedirtecek kadar albenili.
Geçmiş zamanların bilinebilirliğini, gelecek zamanların belirsizliğinde temize çekmek isteyenler, 3 saatlik filmden aradığını bulmuş şekilde ayrılacaktır."Meet Joe Black" temasına uygun müziklerinin yarattığı anlam ile yıllar sonra bir kez daha izlenebiliyor.
Sahi, siz yanınıza bakınca onu görüyor musunuz?
Eğer görüyorsanız, yarın yaşamınızda neleri değiştirirdiniz?
Yanımdaki arkadaşa gülümsüyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder