Onlar basamağının başlarında, yirmiler basamağını Kaf Dağı kadar uzak sandığı yaşlardı.
Gri sınıflarda, gri ruhlu öğretmenlerle sınırlanan zamanlar, dışarıda geçen anlarının değerini arttırırdı.
80 metrekarelik evde 6 kişi yaşarken, küçük ön balkon hayalleri, dünya kadar genişti.
Balkona açılan odada "monark" marka pikap üstüne usulca çizmeden koyduğu iğneden çıkan sesler, o yılların yaşamları gibi, evlerden sokağa taşıyordu.
Ülkenin yangın yeri olduğu gerçeğinden habersiz, Cumhuriyet (!) rejiminin şanslı "Kemalist kazananlar" tarafına düşmüş, yaşı dolayısıyla da yaşananlara umarsız geçen rüya gibi o yıllardan sonra, müziğin yamulttuğu ruhu , söylenmemiş gerçekler ve söylenmiş yalanlar dolayısıyla artık kalan ömrünü sürekli bir mide bulantısı duyarak geçirecekti...
O şarkılar duygu yüklüydü...
O duygular balkonda, şarkı her bittiğinde odaya girilip, pilağın sonundan alınıp tekrar başına konan iğneyle sayısız kere yaşanacak, düşünceleri için anlam olacaktı...
Sevgilisi buluşmaya gelmeyen aşık, hala tepedeki tek ağacın altında o'nu bekleme devam ediyor, "Yeşilçam Sineması"nın kapandığından, seyircilerin çoktan gittiğinden habersiz..
Gece yarısı Paul Mauriat o balkonda hala çalıyor..
Sanki Demis Roussos, Marlene'e birşeyler söylüyor.Balkondaki çocuk sözleri benzeterek mırıldanmayı çok seviyor. Bu parçanın büyüsünü hiç tarif edemiyor.
Julio İglesias, o'nu görünce hissettiklerini nereden biliyordu?
Akşamüstleri arkadaşlarla dolu olan o sokak, şimdi bomboş...İhan İrem'in pikaptan balkona taşan sesi, zaten gündüzlerin değil, gecelerin sesiydi...
O rüzgarların ilerki yıllarda çok eseceğinden habersizdi...
Adamo ile ses benzerliği onun önce şansı oldu ve sonra unutuluş sebebi... O unutmadı...
O yaşlarda o sözleri niye bu kadar çok sevdiğini düşünmeyecekti. Pavase'nin "gizlice korkulan şey, mutlaka başa gelir" sözünün anlamını bilecek kadar büyümemişti.
Balkon akşamlarını en çok Aylin Urgal'ın "Nerelerdeydin" şarkısını dinlemek için özleyecekti, memlekete gittiği yaz aylarında...Onun erken ölümü ile bu şarkı artık ona sadece sevdiği kızı düşündürmeyecekti.Aylin Urgal'ı hep özleyecekti..
"Dilek Taşı" için "arabesk" dediler. Önce şaşırdı, sonra " o zaman ben arabesk de seviyorum" dedi..
Long Play'in üstündeki üstü çıplak kadın çok güzeldi. Gitarı onunla sevdi."Kimse onun gibi çalamaz" diyordu...Yıllar sonra izini internette bulduğunda , çoktan ölmüş olduğunu da öğrendi. O sanatçı binlerce km ötede kendisini her akşam dinleyen bir yeniyetmeyi ne kadar etkilediğini hiç bildi mi acaba...
Bu şarkı en çok gecelere yakışıyordu...
"Holidays": bağırmadan, çağırmadan konuşur gibi...Müzik ne kadar güzel bir sanat dedirtiyor...Yarattığı anlam, notalardan bağımsız.Araç ses verdiği anda görevi bitiyor ve sanki ortadan kayboluyor. Bu yüzden mi bütün sanatlar müziğin konumuna ulaşmaya çalışır, derler.
"My way" plağı yoktu...O balkonda galiba hiç çalınmadı...Ama olsaydı, mutlaka bu şarkıyı hayatına yazardı..
Sonra 1980 geldi... Darbe... Üniversite yılları...Taşınma.
Yıllar sonra o sokaktan geçtiğinde çekinerek o balkona bakacaktı.
O kadar büyük dünya o küçük balkona mı sığmıştı..
Annlattlgln her ayrıntıya katalıyorum. Benzer duygularla sen o balkonda yaşadın bense bir kat aşağıdaki küçük odamda.. Hala bazlı şarkılkarl internette arıyorum
YanıtlaSilSezgincim şimdi gördüm yazını..O balkonda beraber az mı daldık seninle hülyalara..Ve hatırlar mısın hiç konuşmadan saatlerce plak dinlerdik..Seninle geçen anları daima özlemle anıyorum..arıyorum ..
Sil