30 Aralık 2017

LİNÇ



Ülkemizde milliyetçi reflekslerin aniden ortaya çıkması ve  iktidar edenlerin de bu tutumları çıkarlarına uygun  anlayışına bağlı olarak sürdürmesiyle fiziksel ve sözlü linç kültürünün yol açtığı  acıların sık yaşandığı zamanlardan geçiyoruz. Peki ama neden bir toplumu ayakta tutan, kökenlerine bağlayan, ortak bir dil-tarih ve kültürle yoğrulmuş tek bir  millet olma bilinci aşılayan bu kavram, bu derecede kolay tahriklerin ve ötekine yönelik yıkımın malzemesine konu olabiliyor? İyi milliyetçilik-kötü milliyetçilik ayrımının realitesi var mıdır?  Kısaca asıl sorun: nedir bu milliyetçilik?

Tarihçi, yazar ve akademisyen Murat Belge “Milliyetçilik-Linç kültürünün Tarihsel Kökeni” isimli kitabında günümüz dünyasının gelişme düzeyi farklı bölgelerinde farklı düzeylerde yeniden tartışmaya açılan milliyetçilik kavramını özünde olması gerektiği gibi diyalektik materyalist bir tarih okumasıyla geniş bir çerçevede ele alarak  ortaya koyuyor. Fransız İhtilali ile başlayan modern milliyetçilik düşüncesinin ulus devletlerin kurulma sürecine katkılarından, günümüzde  yine  ulus devletlerin aynı akıma,  milliyetçiliğe dayanarak çözülme sürecinde nasıl ayakta kalmaya çalıştığını açıklıyor.

Gazeteci Berat Günçıkan’ın sorularına Murat belge’nin verdiği yanıtlardan oluşan kitap, tarihte feodalitenin yerini alan sınai toplumuna geçişle birlikte dini ideolojilerin toplumsal birliği sağlayamaması ve  iki farklı sosyal formun bağdaşmazlığı üzerine  seküler ideolojiye geçiş aşamasında, yeni düzenin Tanrı kadar güçlü bir sahibi olmamasının getirdiği eksikliğin, çeşitli unsurları (dil-din-tarih-millet )  bir araya getiren  “Ulus Devlet”lerce nasıl ve hangi şartlarda yapıştırıcı olarak devreye girdiğini açıklıyor.

İngiltere, Amerika Ve Fransa’da aşağıdan yukarıya doğru  orta sınıf burjuva hareketine bağlı olarak kurulan Ulus-Devletlerdeki milliyetçilik anlayışı ile güçlü bir burjuva sınıfına sahip olmadan tepeden gelen askeri güçle ulus devletine dönüşen Türkiye, Almanya , Japonya gibi toplumlardaki milliyetçilik  algısı arasında günümüze kadar görülen zihniyet farklılıklarının yansımalarına değinen kitap,ayrıca  ilk üç örneğin ulus devlet kurmak gibi başlangıçta dertlerinin olmadığını, ortada demokrasi mücadelesi olduğunu ve sonuçta ortaya çıkan şeyin “ulus” olduğunu belirtirken, bizim de batı uygarlığı ile aramızda kapanmayan zihniyet açmazların sebebinin analitik düşüncesini de ortaya seriyor.

Murat Belge kitabın büyük bölümünü doğal olarak Osmanlı’nın son günlerinden günümüze uzanan Türkiye tarihine ayırmış.Özellikle  İttihat-terakki dönemlerinde Osmanlının artık kaçınılmaz görünen akibetinden sonra kurulacak yeni düzenin esasları üzerinde o günlerde yaşanan Panislamizm, Pantürkizm, Turancılık tartışmalarını ve tabi milliyetçiliğin hangi anlayışla ve üslupla Cumhuriyetin temelleri arasında yer aldığını, ilk yıllarda tek bir dil,tek bir tarihin  nasıl yaratıldığını, Kürt-Ermeni-Rum vatandaşlarının  sorunlarının bu ideolojik tutum nedeniyle ne şekilde çözüldüğünü ve/ veya günümüze kadar neden çözülemediğini egemen  resmi tarih anlayışı dışında açıklıyor.
Kitabının sayfalarını çevirdikçe, milliyetçilik akımının tarihte farklı uygarlık basamağında farklı üretim ilişkileri içinde bulunan toplumlarda aldığı rolü ve uygulamalarını okudukça  aklımıza Alman felsefeci Theodor Adorno’nın “tarihin öznesi insan değildir; insan tarihin içinde gezinen bir öznedir sadece.Tarihin esas öznesi üretim ilişkileri ve sınıf çatışmalarıdır.İtici güç budur” şeklinde özetlenebilecek düşüncesi geliyor. Slovanyalı Marksist filozof Slavoj Jizek’in de isabetle belirttiği gibi: ”aileyle, kültürel kökenle, vatanla kurulan aidiyet ilişkilerinin tümünde , söz konusu ilişkinin kaçınılmaz  olmasından kaynaklanan metazori bir durum söz konusudur.Çünkü bireyin toplumsallaşma ve simgesel düzene geçiş aşamasında bu dayatma seçimi söz konusudur. Psikanalitik kuramda simgesel düzene geçişle birlikte ortaya çıkan özne konumu görünüşte bir seçim sonucu elde edilir;ancak öznenin bu seçimi önceleyen varlığı yoktur.Özne bu seçimden önce var olmaz.Özneyi kuran bu seçimin kendisidir.”

Yeryüzüne geldiğimiz anda kalın çizgiler içinde varlığımız vatan-dil-din- etnik köken-ırk-aile olarak paradoksal bir seçimle oluşturuluyorsa, bu düşünce bizi o cemaatin sınırları dışında farklı özneler olarak kurulan varlıkları ötekileştirmemizin sakatlığını da açıkça ortaya koymuyor mu? Bireyin iğdiş edilen düşünce dünyasını yaratan, sınırları aşılmaz kalın duvarlarla örülü her türlü  cemaat içinde, “diğer cemaatler bizim için tehlikelidir, bizi yok etmek istiyorlar, o halde önce onlar yok edilmelidir” anlayışı muktedirlerin çıkarlarına çok uygun olsa da ve popüler kültür aile-cami-eğitim-medya kurumlarıyla yani devletin ideolojik araçlarıyla,bunun yetmediği alanlarda baskı aygıtlarıyla her an  yapay saldırganlık yaratılsa da , A.Camus’un bir yanlışın altını kalın çizgilerle çizdiği “ cehennem başkalarıdır” sözünün anlamsızlığı ve yarattığı felaketler düşünen, sorgulayan  bireylerin dünyasında çürüğe çıkmaktadır.

Milliyetçilik hakkında herkesin söyleyeceği şeyler vardır muhakkak; ama Murat Belge'nin entelektüel dünyasının ışığı ile o konu hakkında geniş çerçevede aydınlanıp fikir sahibi olmak, özelikle milliyetçiliğin sık sık linç kültürüne dayanak olduğu, farklı düşünenlerin“sev ya da terk et “ anlayışı ile tehdit altında olduğu  günümüzde, çağına yakışır düşünce dünyasının kazanımlarını edinmiş ve yine o düşünceye uygun demokrasiyi yaşamının her alanına katmış birey için  daha çok önem kazanmaktadır.



KÜNYE:
ADI: Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni. Milliyetçilik
YAZAN: Murat Belge
YAYINEVİ: Agora Kitaplığı
BASKI: 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder