Akakiy Akakiyeviç, Çarlık Rusya döneminde Sen Petersburg kentinde yaşayan ve çalıştığı dairede kendisine verilen mektupları temize çeken bir memurdu.
“Ne zaman işe alındığını kimse hatırlamıyordu. Daireden nice memurlar, nice masa şefleri gelip geçmişti; ama Akakiy Akakiyeviç hep aynı yerde, aynı şekilde aynı işi yerine getirmişti; yani mektupları temize çekmişti. Yaşamındaki bu ayniliklerden olsa gerek, sonra sonra insanlar onun üniforması içinde ve kafasındaki keliyle zaten bu iş için hazır bir şekilde dünyaya geldiğine inanmaya başlamışlardı.”
Nicolay Gogol’un 1842 tarihli “Palto” isimli eseri, edebiyat dünyasında farklı bir nirengi noktasını teşkil eder. O dönemlerde sıkça kullanılmaya başlanan “sıradan insanlar” tabirini, eserin ana karakteri Akakiyeviç’i, fiziksel ve ruhsal boyutlarıyla analiz ederek ortaya koyan Gogol, bu yaklaşımıyla dönemin "gerçekçilik" anlayışını benimseyen Rus eleştirmenleri kadar, ilginç bir şekilde 20.yy’ın biçimci ekole dahil olan eleştirmenler tarafından da övgüye değer bulunur. Gogol ayrıca “Palto",“Müfettiş” ve “Taras Bulba”eserleri ile de Dostoyevski’nin “İnsancıklar” ının öncülü olarak değerlendirilecektir.
“Palto” dönemin bürokratik anlayışına karşı sert bir eleştiri olarak kabul edilmiş; ve fakat gerek sıradan insanın ve gerekse sistem eleştirisinden ibaret bir okumanın, eserin farklı açılardan algılanacak derinliğini görmeye engel olacağı ileri sürülmüştür.Belki de söyleyeni hakkında çeşitli rivayetler olan o meşhur “hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık” sözünün tam da ifade etmek istediği husus buydu. Çağları aşan sesi ile Gogol, sadece bir sistem içinde sıkışıp kalmış sıradan bir vatandaşın özel dünyasında trajedisini ya da gülünç konumunu ortaya koymuyor; kostümlerin, dekorların, sistemlerin zaman-mekan içinde değişimine karşılık, Akakiy Akakiyeviç temsilinde değişmeyen insanın doğasını anlatıyordu.
Kendisine verilen işe aşk ile bağlı olan Akakiyeviç’in gündüzleri gibi akşamları da, mesai arkadaşlarından farklı olarak, birbirinin benzeri saatlerin toplamından ibaretti. “Kimse onu, hayatının herhangi bir döneminde, herhangi bir davette görmüş olduğunu söyleyemezdi. Yazıları temize çekme hevesini yeterince tatmin ettikten sonra yatağına yatar, ertesi gün tanrının kendisine bahşedeceği temize çekme görevlerini düşünerek, yüzünde beliren gülümsemeyle uykuya dalardı.”
“Sanat insanı kendisine gösteren aynadır” der Shakespeare, ya da benzer bir tanım Tolstoy’dan gelir: “edebiyat toplum içinde gezdirilen aynadır." Anlatım sanatlarının başarısı bu gösteren işlevini ne derece yerine getirdiği kadar, belki ne derecede yüzeye taşımayarak, yöntemini hissettirmeyerek, alt metinle duyurduğudur. Kimse, bir sanat eserinde dahi olsa, varoluşsal kaygılarını yaratan kusurları veya açmazları ile karşılaşmak istemez. Sanatçıların “köyün delisi” (Oğuz Adanır) olduğunu bilse dahi,dayanma sınırı vardır. Ancak bir an gelir okuyucu satır aralarında imgelere dökülen yaşantısını tanır ve artık kendisi ile karşılaşmaktan kaçamaz; düşüncelerinin ve varoluşunun savunmasız kırılganlığında yepyeni bir algılama düzeyine ulaşır. İşte bu özgürleştiği andır.
A.Akakiyeviç’in sübjektif değerlerle örülü huzur dolu yaşantısı, bir an gelir büyük bir değişime uğrar:”herkesin mücadele etmek zorunda kaldığı amansız bir düşman vardır Petersburg’da. Söz konusu düşman, her ne kadar insan sağlığına iyi geldiği söylense de , bizim ünlü Kuzey ayazından başkası değildi.”
Akakiyeviç yılda 400 ruble kazanırken, artık soğuğu olduğu gibi geçiren, lime lime olup yama tutmayan, mesai arkadaşlarının “sabahlık” adını taktığı paltosunun yerine yeni bir palto alması gerekiyordu; fiyatı 200 Ruble! Ona sahip olmak için asgari düzeyde tuttuğu yaşamsal faaliyetlerini iyice kısar.Yeni bir palto yeni vital zamanlar getirir Akakiyeviç’e. Ancak çalınan paltosu ile her şey altüst olur
“Akakiy Akakiyeviç çaresiz mühim adama gitmeye karar verdi… Şunu da belirtelim ki kendileri yalnızca kısa bir süre önce mühim adam olmuştu ve daha önceleri mühim bir adam değildi. Aslında kendisinden daha mühim olan diğer adamlarla karşılaştırılınca, bu adamın konumu hala pek mühim olarak değerlendirilemezdi. Gelgelelim aslında bu gibi mühim olmayan adamların çevresinde aslında onların mühim adam olarak görülmesini sağlayan insanlar her daim var olmuştur.”
Marksist edebiyat geleneğinin en önemli düşünürlerinden Georg Lukacs, toplumcu gerçekçi anlamda başarılı bir eserin, betimlemek yerine anlatmakla ortaya konulacağını ifade eder: Anlatmak, toplum ve bireyler arasındaki çelişkilerin insana özgü, yani insanın kendisi tarafından yapılan şeylerin insanlar arasında yabancılaştırılmış ilişkiler olduğunu göstermektir.
Anlatmak, yani öz ile görünen arasındaki sanatsal diyalektik, gerçekliğin bir bütün olarak ele alınışı ile mümkün olabilmektedir. Bütünsellik arayışı, insan’ı yaşadığı zamanın çocuğu yapan ve tüm eylemlerinin sebep sonuç şeklinde açıklanmasını sağlayan en önemli özellik olarak sanatçının sorumluluğunu oluşturur. “Palto”nun günümüze kadar gelen edebi değeri, bu anlamda toplumsal olan ile birey arasında karşılıklı kurulan ilişkinin sonucunda oluşan bütünsel- kapsayıcı kişilik tahlilleridir.
“Ciddiyle gülüncün, trajikle komiğin, hayatın beş para etmez bayağılıklarıyla, güzellik yücelik adına en değerli şeylerin iç içe geçişi konusunda Avrupa edebiyatında bile benzersiz olarak kabul edilen Gogol.” (Behçet Çelik)
Palto çıktığı zaman “hayalet” den, yani edebiyattan bize kalan:“bir zamanlar dünyayı değiştirmeye çalışırken, şimdi artık dünyanın bizi değiştirmemesi için” okumaya, düşünmeye devam etmek..
KÜNYE:
Eser : Palto
Yazar : Nikolay V. Gogol
Çeviren : Aslı Takanay.
Matbaa : Ayrıntı Yayınları
Basım : 6.Baskı. 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder